Engelli çocuğu ile annesine bakabilmesi için
mutlaka çalışması gereken bir kadının, tekstil gibi işçi ücretlerinin en düşük
olduğu sektörde bile, işine sıkı sıkıya sarılması ve tezgâhın başından ancak
zorla kaldırılması izleyiciyi oldukça sarsıyor. Günümüzde bu biçimde işten
çıkarmaların olup olmadığını ister istemez düşünüyor izleyici. Bu sahnenin
etkileyici, çarpıcı ve acımasız etkisine kapılarak zorlanmadan bir çırpıda
izliyor filmi.
Zerre, kısa film ve
belgesel çeken Erdem Tepegöz’ün ilk uzun metrajlı filmi. Tepegöz bu ilk
sinema filmiyle 49.Altın Portakal film festivalinde 'En İyi Yönetmen', SİYAD
(Sinema Yazarları Derneği) 'En İyi Film' ve 'En İyi İlk Film' ödüllerini
kazandı. Rusya’nın Oscar ödülü sayılan 35. Moskova Film Festival'inde Büyük ödül
'Altın Aziz George Heykeli’ni kazandı. Daha önce Federico Fellini, Akira
Kurosawa, Krzysztof Kieślowski gibi önemli yönetmenlerin aldığı bu prestijli
ödülü en genç yaşta kazanan yönetmen olmuştur.
Tepegöz, Zerre’de
anlatmak istediği şeyi oldukça yalın olarak ortaya koyuyor. İstanbul’un
varoşlarında yaşlı annesi ve engelli kızıyla hayata tutunmak isteyen genç bir
kadının mücadelesini anlatıyor. Yaşam koşullarının oldukça çetin olduğu
İstanbul’da, vasıfsız bir işçinin, üstelik de erkek egemen toplumda kadın işçi
olmanın kat be kat zorluğu düşünüldüğünde, verilen mücadelenin zorluğu oldukça
gerçekçi bir biçimde beyazperdeye yansıtılıyor. Kadın işçinin her türlü zorluğa
karşı koyma çabasının başarısızlıkla sonuçlanması da gerçekçiliğin başka bir
boyutu. Sağlık sorunlarına zaman ve paranın ayrılamadığı, günlük iaşenin
temininde bile oldukça zorlanıldığı düşünüldüğünde, olmak ya da olmamak
mücadelesinin verildiği söylenebilir. Ev sahibinin baskısına ve hayatın
acımasız koşullarına dayanamayan kadın filmin sonunda teslim oluyor.
Erdem Tepegöz’ün Zerre’de anlatmak istediği diğer önemli tema ise, ırmakta kum
misali, toplum içerisinde bir insan olarak çok da önemli bir yer tutmadığımız
ya da yaşadıklarımızın, mücadelemizin bizden başka kimseyi ilgilendirmediğidir.
Her insanın ayrı bir Dünya olarak kendi gerçekliğini yaşamak durumunda
kalmasıdır. Varoluşsal bir meseledir bu aynı zamanda. Şu kâinatta toz zerresi
kadar ancak yer kaplamaktadır insanoğlu. Tekstil atölyelerinde uçuşan ve oradan
oraya savrulan pamuk parçaları gibidir. O atölyeden bu atölyeye
savrularak ‘kader’ine boyun eğen ve aslında zerre kadar kapladığı yerini
muhafaza etmeye çalışan insanın hali pür melalidir söz konusu olan.
Zerre, vasıfsız
işçilerin, özellikle de kadın işçilerin sorunlarına da ışık tutmaktadır.
Tekstil gibi işçilerin genellikle sosyal güvencesiz, sigortasız çalıştırıldığı
sektörün vahşi işleyişi oldukça çarpıcı olarak beyazperdeye yansıtılıyor.
Bilhassa kadın işçilerin daha çok çalıştırıldığı tekstil sektöründe, emek sömürüsünün
ulaştığı boyut çarpıcı. Doksan liraya bir hafta çalışan kadın işçilerin
çaresizliği, sefaleti gerçekçi bir biçimde işlenmiş. Üstelik sömürü ve
sefaletin yanında istismar, taciz ve nihayetinde temiz bir çarşaf uğruna
kadınların ilişkiye zorlanması, çalışma koşullarının vahşiliğini göstermesi
açısından oldukça manidar. Toplama kamplarına benzer koşullarda yaşayan ve
üstelik de ağır şartlarda çalışmak zorunda olan kadınların durumları katı bir
gerçekçilikle ele alınmış. Kadınların sadece emeklerini satmalarının yetmediği,
bedenlerini de satarak ancak üç kuruşa çalışma imkânı bulabildikleri vahşi
kapitalizmin, insan onurunu ayaklar altına alan acımasız çarkı, bundan daha
güzel anlatılamaz.
Tepegöz, kullandığı genel planlarda insanın
çaresizliğine, toplum içerisinde yaşadığı yalnızlığa ve bir zerre misali
kapladığı alan olarak önemsizliğine göndermede bulunuyor. Şehrin kalabalığına,
oradan oraya giden insanların telaşına, aynı mahalledeki insanların aynı
şeyleri yaşadığına işaret ediyor. Tek tek her insanın bir toz zerresi gibi
olduğunu imliyor. Karamsar atmosferi ve loş ışığı filmin anlam bütünlüğünü
koruyor ve verilmek istenen mesajın tam anlamıyla anlaşılmasını sağlıyor.
Bıkkın, yorgun, karamsar ve usanmış olan kadın karakteri oynayan oyuncu, rolünü
tam anlamıyla yerine getiriyor. Diğer rollerdeki oyuncuların performansı da
oldukça iyi.
Erdem Tepegöz ilk uzun metrajlı filmi Zerre ile belirli bir performans
yakalıyor. Bir toz zerresi misali, oradan oraya savrulan ve bir yerlere, hayata
tutunma mücadelesi veren insanın hallerini oldukça başarılı bir biçimde
işliyor. İşçi sınıfının sorunlarına, özellikle de kadın işçilerin her türlü
istismarla da mücadele etmek durumunda kaldıkları oldukça katı çalışma
koşullarına gerçekçi bir biçimde yaklaşıyor. Erkek egemen toplumda ailesini
geçindirmek zorunda olan kadının varoluş mücadelesini abartısız ve etkili
anlatıyor. Nihayetinde bütünsel olarak bakıldığında ‘ilk film’ olması hasebiyle
oldukça başarılı bir film ortaya çıkarıyor.
Hasan Hüseyin Akkaş
hhakkas@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.