Bu yıl 11-17
Ekim 2014 tarihlerinde 13. kez düzenlenecek olan Filmekimi’nin programının
tamamının açıklanmasına sayılı günler kala bizler de şimdiye kadar açıklanan
filmleri derledik. Filmekimi’nde neler izleyeceğiz bir dökümünü yaptık.
Leviathan
/ Andrei Zvyagintsev
Andrey
Zvyagintsev'in “Kremlin'le polemiğe giren, yozlaşmaya karşı cesur bir başyapıt”
olarak tanımlanan ve Altın Palmiye'nin en güçlü adaylarından görülen Leviathan,
Filmekimi'nde gösterilecek. Günümüz Rusya'sının toplumsal sorunlarını ele alan
Leviathan, Cannes'da En İyi Senaryo Ödülü'nü kazandı. Eyüp Peygamber'in
öyküsünden esinlenen film, yoz bir valinin arsasını ele geçirmeye çalıştığı
yaşlı bir adamı izliyor. Zvyagintsev'in ilk filmi Dönüş 2004'te İstanbul Film
Festivali'nin açılış filmi olarak gösterilmiş, sonraki filmleri Sürgün ve Elena
da Filmekimi'nde izleyicilerle buluşmuştu.
Maps to
the Stars / David Cronenberg
Farklı
türlerde başarısını sürdüren kült yönetmen David Cronenberg’in, dünya
prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan son filmi Maps to the Stars,
Filmekimi programında yer alacak. Bir Hollywood taşlaması olan Maps to the
Stars’ın oyuncu kadrosunda Mia Wasikowska, John Cusack, Robert Pattinson,
Olivia Williams gibi yıldızlar yer alırken film, başrolündeki Julianne Moore’a
Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü de kazandırdı. John Cusack’ın “fazla
renkli, yüksek ateşli bir Hollywood rüyası” diyerek tarif ettiği filmi için
Cronenberg ise şu yorumu yapıyor: “Bence tüm filmlerim eğlenceli. Bu filmim de
istisna değil”.
Mr.
Turner / Mike Leigh
Prömiyerini
Cannes Film Festivali’nde yapan, Secrets and Lies, Naked, Another Year
filmleriyle tanıdığımız usta İngiliz yönetmen Mike Leigh’in son filmi Mr.
Turner, Empresyonizm akımının öncülerinden dahi İngiliz ressam J.M.W. Turner’ın
hikâyesini konu alıyor. Genellikle filmlerinde İngiliz orta-alt sınıfını
politik ve sosyolojik yönlerden ele alan Leigh, bu kez bir sanatçının hayatını
anlatmayı tercih ediyor. Cannes Film Festivali'nde Timothy Spall’a En İyi Erkek
Oyuncu Ödülü’nü kazandıran filmin başrollerinde Roger Ashton-Griffiths ve Tom
Wlaschiha da yer alıyor.
Whiplash
/ Damien Chazelle
Damien
Chazelle’in Sundance’te hem İzleyici Ödülü’nü hem de Büyük Jüri Ödülü’nü
kazanan son filmi Whiplash, acımasız bir caz ustasıyla 19 yaşındaki hevesli
davulcu öğrencisi arasındaki gerilimli ilişkiyi ele alıyor. Sundance’in
ardından Cannes’da da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde izleyici karşısına
çıkan Whiplash, adrenalini hiç azalmayan bir psikolojik gerilim. Yönetmen ve
senarist Chazelle’in henüz bir öğrenciyken tamamladığı 2009 yapımı ilk filmi
Guy and Madeline on a Park Bench de “cinéma vérité” tarzını koruyan bir caz
müzikaliydi.
Timbuktu
/ Abdrerrahman Sissako
Afrika
sinemasının en büyük isimlerinden Abderrahman Sissako’nun Cannes ödüllü filmi
Timbuktu da Filmekimi’nde izleyicilerle buluşacak. Dünya prömiyerini yaptığı
Cannes’da Ekümenik Jüri Ödülü’nü kazanan Timbuktu, bu yılın en çarpıcı yarışma
filmlerden biri olarak öne çıktı. Mali’nin kuzeyinde şeriat yasalarının
geçerliliği ilan edilip futbol oynamak ve müzik dinlemek bile yasaklandıktan
sonra birçok ailenin yaşamının nasıl mahvolduğunu duygusal bir bakış açısıyla
çobanlık yapan bir aile üzerinden anlatan Timbuktu için Sissako şöyle diyor:
Filmlerimde umudun var olduğunu umuyorum. Müziği yasaklasalar da en güçlü müzik
kafamızın içinde duyduğumuzdur. Festivalde en son Bamako filmini izlediğimiz
Abdrerrahman Sissako, Afrika sinemasının en büyük yönetmenlerinden biri olarak
kabul ediliyor.
Adieu
au langage / Jean-Luc Godard
Sinemanın
yaşlanmayan ustası, 83 yaşındaki Jean-Luc Godard, 39. uzun metrajlı filmiyle
gözlerinizi ve zihninizi daha önce hiç olmadığı gibi alt-üst edecek. “Adieu au
langage / Goodbye to Language”, farklı video formatları, benzersiz 3D
denemeleri, sağlam bir mizahi bakış, edebi alıntılar ve yine bolca kelime
oyunları aracılığıyla küreselleşmeden devlet şiddetine, klasik müzikten aşka
birçok konuya değinirken sinemanın sınırlarını da zorluyor. “Hayalgücü
olmayanlar gerçekliğe sığınır” cümlesiyle açılan bu eşsiz film, ilk kez
izleyici karşısına çıktığı Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’ne layık
görüldü ve Godard’ın hâlâ yenilikçi ve hâlâ zinde olduğunu bir kez daha ortaya
koydu.
Deux
jour, une nuit / Dardenne Kardeşler
İlk
gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan Marion Cotillard’lı "Deux
jour, une nuit" sosyal gerçekçiliğin en iyi temsilcilerinden Dardenne
Kardeşlerin son filmi. İşini kaybetmemesi için çalışma arkadaşlarını alacakları
primden vazgeçirmeye çalışan fabrika işçisi Sandra’yı izleyen film, Sydney Film
Festivali’nin büyük ödülüne layık görüldü. Sandra’yı canlandıran Oscar ödüllü
Marion Cotillard’ın performansı büyük övgü aldı.
White
God / Kornél Mundruczó
İlk
gösterimini 2014 Cannes Film Festivali’nde yapan “Fehér isten / White God”,
Macar yönetmen Kornél Mundruczó’nun son filmi. 13 yaşındaki Lili, babasının
köpeği Hagen’i sokağa bırakması üzerine kahrolur. Sevginin tüm zorlukların
üstesinden gelebileceğine inanan Lili’nin, köpeği Hagen’i kurtarmak için
verdiği savaşı anlatan film, günlük yaşamı bir metafor olarak kullanıyor ve
günümüz Macaristan’ında var olan ırksal ve sınıfsal ayrılıkları da açıkça
gözler önüne seriyor. Dönem koşulları hakkında derin toplumsal bir eleştiri
sunan White God bu yıl, Cannes Film Festivali’nin en çok ses getiren
filmlerinden biri oldu ve “ Un Certain Regard” En İyi Film ve “Palm Dog”
ödüllerine layık görüldü.
Force
Majeur / Ruben Östlund
Avrupa
sinemasının son dönem yetiştirdiği en dikkat çekici yönetmenlerden Ruben
Östlund’un yazıp yönettiği İsveç yapımı “Force Majeur” ilk gösterimini 2014
Cannes Film Festivali’nde yaptı. Film, Fransız Alplerine tatile giden iki
çocuklu, İsveçli bir ailenin, bir çığ ile hayatlarının nasıl tersine döndüğünü
konu alır. Aile çığdan sağ kurtulur; fakat çığın asıl zarar verdiği, olay
sırasında ailesi yerine kendisini korumayı seçen Tomas’ın ‘babalık’ figürü ile İsveçli
çiftin evliliği olur. Mevcut ataerkil düzenin alabora oluşuna tanık olduğumuz
“Force Majeur”, 2014 Cannes Film Festivali’nde, “Un Certain Regard Juri
Ödülü”ne layık görüldü. Yönetmenin "Play" filmi ise 2011 yılında
Cannes'da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünün en tartışmalı filmlerinden biri
olmuştu.
Jersey Boys / Clint Eastwood
Efsane
oyuncu ve Oscar’lı yönetmen Clint Eastwood’un son filmi Jersey Boys,
özellikle 60’larda şöhreti yakalayan, albümleri 100 milyon satan rock’n’roll
grubu Frankie Valli and the Four Seasons’ı 1951’den 1990 yılına dek
izliyor. 2005’ten bu yana Broadway’de, geçen yıl da İstanbul’da sahnelenen
Jersey Boys müzikali dört Tony Ödülü kazanmıştı. Müzikalin beyazperde
uyarlamasında da Frankie Valli’yi müzikalde başrolünü üstlenen şarkıcı John
Lloyd Young canlandırıyor. Frankie Valli and the Four Seasons’ın çokça bilinen
klasik hit şarkıları arasında “Sherry”, “Big Girls Don’t Cry”, “Beggin’” ve
“Can’t Take My Eyes Off of You” sayılabilir.
Still
the Water / Naomi Kawase
Yönetmeni
Naomi Kawase’nin “başyapıtım” olarak tanımladığı doğa güzellemesi Still the
Water, özellikle görselliğiyle izleyenleri etkileyecek. Doğa, insan, yaşam,
aşk, ölüm arasındaki ilişkiyi masalsı bir gözle ele alan film, tropik bir
adada, denizde bir ceset bulan iki genç sevgiliyi izliyor. Belgeselci
bakışıyla çektiği kurmaca filmleri dışında belgeselleriyle de tanınan Japon
yönetmen Naomi Kawase, yapıtlarında genellikle yabancılaşma, gelenekler ve
kendi yaşam öyküsünden esinlenerek çağdaş Japon toplumunu mercek altına alıyor.
1997’de Altın Kamera kazanan ilk filmi Suzaku’dan bu yana çektiği tüm filmler
Cannes’da prömiyerini yapan Naomi Kawase’nin son filmi Still the Water da ilk
kez izleyici karşısına çıktığı Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için
yarıştı.
Le
Meraviglie / Alice Rohrwacher
Cannes’da
Altın Palmiye için yarışan tek İtalyan filmi olan, Alice Rohrwacher’in
yönettiği “Le Meraviglie / The Wonders”, Filmekimi programında yer alıyor. Cannes’da
Büyük Ödül’ü kazanan film, geleneksel tarımcılık ve aile yapısını korumak için
mücadele veren arıcı bir ailenin hikâyesini medya eleştirisiyle iç içe
anlatırken İtalya’nın değişen ve mahvolan doğasını da izliyor. “Günümüzde her
şey bir ‘manzaraya’ dönüştü” diyen Alice Rohrwacher, bu içten ve kişisel filmin
senaryosunu yazarken Toskana’da arıcılık yapan kendi ailesinden esinlenmiş.
Mommy /
Xavier Dolan
Henüz 25
yaşında, Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü efsane sinemacı Jean-Luc
Godard’la paylaşan Xavier Dolan’ın Altın Palmiye’nin en büyük adaylarından biri
görülen son filmi “Mommy”nin, Türkiye prömiyeri Filmekimi’nde yapılacak!
Cannes’da jüri başkanı Jane Campion'ın "gerçekten bir dahi" diyerek
övdüğü Dolan'ın son filmi, bazen şiddete meyleden sorunlu ergen oğlu Steve’i
tek başına büyütmeye çalışan dul anne Diane’ın hikâyesini anlatıyor. Filmde
Diane rolünü, Dolan’ın ilk filmi “Annemi Öldürdüm”de anneyi oynayan Anne Dorval
üstleniyor.
A Pigeon Sat On A Branch Reflecting On Existence / Roy Andersson
A Pigeon Sat On A Branch Reflecting On Existence / Roy Andersson
Adı çoğu
zaman Ingmar Bergman ile anılan, İsveç sinemasının usta yönetmeni Roy
Andersson, İkinci Kattan Şarkılar (2000) ve Siz, Yaşayanlar’ın (2007) ardından
“yaşayanlar” üçlemesini tamamlıyor. “İnsanları Seyreden Güvercin” (En
duva satt på en gren och funderade på tillvaron / A Pigeon Sat On A Branch
Reflecting On Existence) dünya prömiyerini geçen gün yaptığı Venedik Film
Festivali’ndeki basın gösteriminde de ayakta alkışlandı. Çağdaş zamanların Don
Kişot ve Sanço Panza’sı gibi iki gezgin satıcıyı izleyen film, günümüzün,
geçmişin ve geleceğin karmakarışık dünyasına bir bakış atıyor, bize yaşamın
ihtişamını, insanoğlunun kırılganlığını, içimizdeki mizahı hatırlatıyor; tıpkı
bir dalın üzerinden bizleri gözleyen bir güvercin gibi.
One on
One / Kim Ki-duk
Güney
Koreli auteur Kim Ki-duk’un bol cinayetli son filmi “Il-dae-il / One on One”,
henüz devam eden Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı ve birkaç
gün önce Venedik Günleri bölümünün açılış filmi olarak gösterildi.“Bu film
yaşadığım ülke, Güney Kore hakkında. Eğer kendinizi öldürülüyor gibi
hissetmiyorsanız, bu filmi seyretmeyin” diyor Kim Ki-duk yirminci uzun metrajlı
filmi için: “Sıradan, fakir insanların sırtına yüklenen baskıyı ele almak
istedim bu filmde. Bir şekilde, şiddete karşı şiddetle mücadele etmenin bir
yolunu bulmaya çalıştım.”
The Cut
/ Fatih Akın
Fatih
Akın’ın son filmi, dünya prömiyeri birkaç gün önce Venedik Film Festivali’nde
yapılan ve büyük yankı uyandıran “Kesik / The Cut”, Filmekimi’nde gösterilecek.
“Kesik” hem bir dram, hem de bir macera ve bir western, Martin
Scorsese’nin sözleriyle “hakiki, artık çekilmeyen o eski filmler gibi, el
yapımı bir kahramanlık öyküsü”. Fatih Akın’ın “gayet öznel bakış açısını”
beyazperdeye yansıtan “Kesik”, 1915’te Mardin’de başlıyor. Jandarma, Ermeni
erkekleri toplarken genç demirci Nazaret Manugyan da ailesinden ayrılmak
zorunda kalır. Yıllar sonra, ikiz kızlarının da bir şekilde hayatta
kaldıklarını öğrenen Nazaret, onları bulmaya kararlı, izlerini sürmeye başlar.
İpuçları onu ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya sürükler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.