7 Eylül 2014 Pazar

13. Filmekimi'nde Gösterilecek Filmler


Bu yıl 11-17 Ekim 2014 tarihlerinde 13. kez düzenlenecek olan Filmekimi’nin programının tamamının açıklanmasına sayılı günler kala bizler de şimdiye kadar açıklanan filmleri derledik. Filmekimi’nde neler izleyeceğiz bir dökümünü yaptık.

Leviathan / Andrei Zvyagintsev
Andrey Zvyagintsev'in “Kremlin'le polemiğe giren, yozlaşmaya karşı cesur bir başyapıt” olarak tanımlanan ve Altın Palmiye'nin en güçlü adaylarından görülen Leviathan, Filmekimi'nde gösterilecek. Günümüz Rusya'sının toplumsal sorunlarını ele alan Leviathan, Cannes'da En İyi Senaryo Ödülü'nü kazandı. Eyüp Peygamber'in öyküsünden esinlenen film, yoz bir valinin arsasını ele geçirmeye çalıştığı yaşlı bir adamı izliyor. Zvyagintsev'in ilk filmi Dönüş 2004'te İstanbul Film Festivali'nin açılış filmi olarak gösterilmiş, sonraki filmleri Sürgün ve Elena da Filmekimi'nde izleyicilerle buluşmuştu.

Maps to the Stars / David Cronenberg
Farklı türlerde başarısını sürdüren kült yönetmen David Cronenberg’in, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan son filmi Maps to the Stars, Filmekimi programında yer alacak. Bir Hollywood taşlaması olan Maps to the Stars’ın oyuncu kadrosunda Mia Wasikowska, John Cusack, Robert Pattinson, Olivia Williams gibi yıldızlar yer alırken film, başrolündeki Julianne Moore’a Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü de kazandırdı. John Cusack’ın “fazla renkli, yüksek ateşli bir Hollywood rüyası” diyerek tarif ettiği filmi için Cronenberg ise şu yorumu yapıyor: “Bence tüm filmlerim eğlenceli. Bu filmim de istisna değil”.


Mr. Turner / Mike Leigh
Prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan, Secrets and Lies, Naked, Another Year filmleriyle tanıdığımız usta İngiliz yönetmen Mike Leigh’in son filmi Mr. Turner, Empresyonizm akımının öncülerinden dahi İngiliz ressam J.M.W. Turner’ın hikâyesini konu alıyor. Genellikle filmlerinde İngiliz orta-alt sınıfını politik ve sosyolojik yönlerden ele alan Leigh, bu kez bir sanatçının hayatını anlatmayı tercih ediyor. Cannes Film Festivali'nde Timothy Spall’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandıran filmin başrollerinde Roger Ashton-Griffiths ve Tom Wlaschiha da yer alıyor.

Whiplash / Damien Chazelle
Damien Chazelle’in Sundance’te hem İzleyici Ödülü’nü hem de Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan son filmi Whiplash, acımasız bir caz ustasıyla 19 yaşındaki hevesli davulcu öğrencisi arasındaki gerilimli ilişkiyi ele alıyor. Sundance’in ardından Cannes’da da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde izleyici karşısına çıkan Whiplash, adrenalini hiç azalmayan bir psikolojik gerilim. Yönetmen ve senarist Chazelle’in henüz bir öğrenciyken tamamladığı 2009 yapımı ilk filmi Guy and Madeline on a Park Bench de “cinéma vérité” tarzını koruyan bir caz müzikaliydi.

Timbuktu / Abdrerrahman Sissako
Afrika sinemasının en büyük isimlerinden Abderrahman Sissako’nun Cannes ödüllü filmi Timbuktu da Filmekimi’nde izleyicilerle buluşacak. Dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da Ekümenik Jüri Ödülü’nü kazanan Timbuktu, bu yılın en çarpıcı yarışma filmlerden biri olarak öne çıktı. Mali’nin kuzeyinde şeriat yasalarının geçerliliği ilan edilip futbol oynamak ve müzik dinlemek bile yasaklandıktan sonra birçok ailenin yaşamının nasıl mahvolduğunu duygusal bir bakış açısıyla çobanlık yapan bir aile üzerinden anlatan Timbuktu için Sissako şöyle diyor: Filmlerimde umudun var olduğunu umuyorum. Müziği yasaklasalar da en güçlü müzik kafamızın içinde duyduğumuzdur. Festivalde en son Bamako filmini izlediğimiz Abdrerrahman Sissako, Afrika sinemasının en büyük yönetmenlerinden biri olarak kabul ediliyor. 


Adieu au langage / Jean-Luc Godard
Sinemanın yaşlanmayan ustası, 83 yaşındaki Jean-Luc Godard, 39. uzun metrajlı filmiyle gözlerinizi ve zihninizi daha önce hiç olmadığı gibi alt-üst edecek. “Adieu au langage / Goodbye to Language”, farklı video formatları, benzersiz 3D denemeleri, sağlam bir mizahi bakış, edebi alıntılar ve yine bolca kelime oyunları aracılığıyla küreselleşmeden devlet şiddetine, klasik müzikten aşka birçok konuya değinirken sinemanın sınırlarını da zorluyor. “Hayalgücü olmayanlar gerçekliğe sığınır” cümlesiyle açılan bu eşsiz film, ilk kez izleyici karşısına çıktığı Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’ne layık görüldü ve Godard’ın hâlâ yenilikçi ve hâlâ zinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Deux jour, une nuit / Dardenne Kardeşler
İlk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan Marion Cotillard’lı "Deux jour, une nuit" sosyal gerçekçiliğin en iyi temsilcilerinden Dardenne Kardeşlerin son filmi. İşini kaybetmemesi için çalışma arkadaşlarını alacakları primden vazgeçirmeye çalışan fabrika işçisi Sandra’yı izleyen film, Sydney Film Festivali’nin büyük ödülüne layık görüldü. Sandra’yı canlandıran Oscar ödüllü Marion Cotillard’ın performansı büyük övgü aldı.

White God / Kornél Mundruczó
İlk gösterimini 2014 Cannes Film Festivali’nde yapan “Fehér isten / White God”, Macar yönetmen Kornél Mundruczó’nun son filmi. 13 yaşındaki Lili, babasının köpeği Hagen’i sokağa bırakması üzerine kahrolur. Sevginin tüm zorlukların üstesinden gelebileceğine inanan Lili’nin, köpeği Hagen’i kurtarmak için verdiği savaşı anlatan film, günlük yaşamı bir metafor olarak kullanıyor ve günümüz Macaristan’ında var olan ırksal ve sınıfsal ayrılıkları da açıkça gözler önüne seriyor. Dönem koşulları hakkında derin toplumsal bir eleştiri sunan White God bu yıl, Cannes Film Festivali’nin en çok ses getiren filmlerinden biri oldu ve “ Un Certain Regard” En İyi Film ve “Palm Dog” ödüllerine layık görüldü.


Force Majeur / Ruben Östlund
Avrupa sinemasının son dönem yetiştirdiği en dikkat çekici yönetmenlerden Ruben Östlund’un yazıp yönettiği İsveç yapımı “Force Majeur” ilk gösterimini 2014 Cannes Film Festivali’nde yaptı. Film, Fransız Alplerine tatile giden iki çocuklu, İsveçli bir ailenin, bir çığ ile hayatlarının nasıl tersine döndüğünü konu alır. Aile çığdan sağ kurtulur; fakat çığın asıl zarar verdiği, olay sırasında ailesi yerine kendisini korumayı seçen Tomas’ın ‘babalık’ figürü ile İsveçli çiftin evliliği olur. Mevcut ataerkil düzenin alabora oluşuna tanık olduğumuz “Force Majeur”, 2014 Cannes Film Festivali’nde, “Un Certain Regard Juri Ödülü”ne layık görüldü. Yönetmenin "Play" filmi ise 2011 yılında Cannes'da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünün en tartışmalı filmlerinden biri olmuştu.

Jersey Boys / Clint Eastwood
Efsane oyuncu ve Oscar’lı yönetmen Clint Eastwood’un son filmi Jersey Boys, özellikle 60’larda şöhreti yakalayan, albümleri 100 milyon satan rock’n’roll grubu Frankie Valli and the Four Seasons’ı 1951’den 1990 yılına dek izliyor. 2005’ten bu yana Broadway’de, geçen yıl da İstanbul’da sahnelenen Jersey Boys müzikali dört Tony Ödülü kazanmıştı. Müzikalin beyazperde uyarlamasında da Frankie Valli’yi müzikalde başrolünü üstlenen şarkıcı John Lloyd Young canlandırıyor. Frankie Valli and the Four Seasons’ın çokça bilinen klasik hit şarkıları arasında “Sherry”, “Big Girls Don’t Cry”, “Beggin’” ve “Can’t Take My Eyes Off of You” sayılabilir. 


Still the Water / Naomi Kawase
Yönetmeni Naomi Kawase’nin “başyapıtım” olarak tanımladığı doğa güzellemesi Still the Water, özellikle görselliğiyle izleyenleri etkileyecek. Doğa, insan, yaşam, aşk, ölüm arasındaki ilişkiyi masalsı bir gözle ele alan film, tropik bir adada, denizde bir ceset bulan iki genç sevgiliyi izliyor. Belgeselci bakışıyla çektiği kurmaca filmleri dışında belgeselleriyle de tanınan Japon yönetmen Naomi Kawase, yapıtlarında genellikle yabancılaşma, gelenekler ve kendi yaşam öyküsünden esinlenerek çağdaş Japon toplumunu mercek altına alıyor. 1997’de Altın Kamera kazanan ilk filmi Suzaku’dan bu yana çektiği tüm filmler Cannes’da prömiyerini yapan Naomi Kawase’nin son filmi Still the Water da ilk kez izleyici karşısına çıktığı Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı.


Le Meraviglie / Alice Rohrwacher
Cannes’da Altın Palmiye için yarışan tek İtalyan filmi olan, Alice Rohrwacher’in yönettiği “Le Meraviglie / The Wonders”, Filmekimi programında yer alıyor. Cannes’da Büyük Ödül’ü kazanan film, geleneksel tarımcılık ve aile yapısını korumak için mücadele veren arıcı bir ailenin hikâyesini medya eleştirisiyle iç içe anlatırken İtalya’nın değişen ve mahvolan doğasını da izliyor. “Günümüzde her şey bir ‘manzaraya’ dönüştü” diyen Alice Rohrwacher, bu içten ve kişisel filmin senaryosunu yazarken Toskana’da arıcılık yapan kendi ailesinden esinlenmiş.



Mommy / Xavier Dolan
Henüz 25 yaşında, Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü efsane sinemacı Jean-Luc Godard’la paylaşan Xavier Dolan’ın Altın Palmiye’nin en büyük adaylarından biri görülen son filmi “Mommy”nin, Türkiye prömiyeri Filmekimi’nde yapılacak! Cannes’da jüri başkanı Jane Campion'ın "gerçekten bir dahi" diyerek övdüğü Dolan'ın son filmi, bazen şiddete meyleden sorunlu ergen oğlu Steve’i tek başına büyütmeye çalışan dul anne Diane’ın hikâyesini anlatıyor. Filmde Diane rolünü, Dolan’ın ilk filmi “Annemi Öldürdüm”de anneyi oynayan Anne Dorval üstleniyor.


A Pigeon Sat On A Branch Reflecting On Existence / Roy Andersson
Adı çoğu zaman Ingmar Bergman ile anılan, İsveç sinemasının usta yönetmeni Roy Andersson, İkinci Kattan Şarkılar (2000) ve Siz, Yaşayanlar’ın (2007) ardından “yaşayanlar” üçlemesini tamamlıyor.  “İnsanları Seyreden Güvercin” (En duva satt på en gren och funderade på tillvaron / A Pigeon Sat On A Branch Reflecting On Existence) dünya prömiyerini geçen gün yaptığı Venedik Film Festivali’ndeki basın gösteriminde de ayakta alkışlandı. Çağdaş zamanların Don Kişot ve Sanço Panza’sı gibi iki gezgin satıcıyı izleyen film, günümüzün, geçmişin ve geleceğin karmakarışık dünyasına bir bakış atıyor, bize yaşamın ihtişamını, insanoğlunun kırılganlığını, içimizdeki mizahı hatırlatıyor; tıpkı bir dalın üzerinden bizleri gözleyen bir güvercin gibi.

One on One / Kim Ki-duk
Güney Koreli auteur Kim Ki-duk’un bol cinayetli son filmi “Il-dae-il / One on One”, henüz devam eden Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı ve birkaç gün önce Venedik Günleri bölümünün açılış filmi olarak gösterildi.“Bu film yaşadığım ülke, Güney Kore hakkında. Eğer kendinizi öldürülüyor gibi hissetmiyorsanız, bu filmi seyretmeyin” diyor Kim Ki-duk yirminci uzun metrajlı filmi için: “Sıradan, fakir insanların sırtına yüklenen baskıyı ele almak istedim bu filmde. Bir şekilde, şiddete karşı şiddetle mücadele etmenin bir yolunu bulmaya çalıştım.”


The Cut / Fatih Akın
Fatih Akın’ın son filmi, dünya prömiyeri birkaç gün önce Venedik Film Festivali’nde yapılan ve büyük yankı uyandıran “Kesik / The Cut”, Filmekimi’nde gösterilecek. “Kesik” hem bir dram, hem de bir macera ve bir western, Martin Scorsese’nin sözleriyle “hakiki, artık çekilmeyen o eski filmler gibi, el yapımı bir kahramanlık öyküsü”. Fatih Akın’ın “gayet öznel bakış açısını” beyazperdeye yansıtan “Kesik”, 1915’te Mardin’de başlıyor. Jandarma, Ermeni erkekleri toplarken genç demirci Nazaret Manugyan da ailesinden ayrılmak zorunda kalır. Yıllar sonra, ikiz kızlarının da bir şekilde hayatta kaldıklarını öğrenen Nazaret, onları bulmaya kararlı, izlerini sürmeye başlar. İpuçları onu ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya sürükler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.