Not:
Bu yazı spoiler içermektedir.
2010
yapımı Belle Epine ile
sinemaseverleri selamlayan Rebecca Zlatowski'nin ikinci uzun metraj filmi Grand Central Cannes'dan sonra
Türkiye’de de 33. İstanbul Film Festivali’nde gösterildi. Yönetmenin ilk filmi Belle Epine'nin oyuncu kadrosunda yer
alan, Fransa'nın umut vadeden yeni sinema yüzü Lea Seydoux'u tekrar görüyoruz.
Başrolü paylaştığı diğer isim ise Un
prophète filmi ile tanınan Tahar Rahim. Ülke sınırlarını aşan şöhretlerinin
yanı sıra büyük yapımlarda oynamaları beklenen iki genç oyuncuyla çalışması
büyük bir şans. Öyle ki bu iki isim sayesinde film daha dikkat çekici olmuş.
Film
nükleer santralde riskli bir bakım işine başlayan Gary'nin buradaki iş
arkadaşının nişanlısı Karole ile olan yasak aşkı üzerine kurulur. Para kazanmak
için belki en tehlike yolardan birini seçen Gary sağlığını tehlikeye atarak
yeni işine başlar. Radyasyon tehlikesi ile karşı karşıya olmasına rağmen çalışmaktan
başka çaresi yoktur. Filmde yer yer radyasyon korkusu ve santraldeki
önlemlerden bahsedilir. Ayrıca siren sesinden radyasyon testine kadar birçok
bilgi verilir. Açıkçası nükleer santral hakkında tüm ayrıntılara yer verilir.
İnsan sağlığının tehlikeye atıldığı bu santral, insan hayatını nasıl sömürüldüğünün
bir örneğidir. Karole nişanlısı ile beraber santralde çalışan güzel bir kızdır.
Masum yakınlaşmaları sonrasında onu ölümcül bir ilişkinin eşiğine kadar
götürecektir. Radyasyona maruz kalan Gary direnerek hastalığını gizler ve
santralden ayrılmamaya karar verir ta ki Karole evlenene kadar.
Yasak
aşk bile olsa içinde aşk varsa beraberinde muhakkak yıkım getirir. Filmde
radyasyona en çok maruz kalan, bu durumu saklayıp işine devam eden Gary'den çok
zarar gören kuşkusuz Karole’dir. Birlikte mutlu olup olmadığını kendinin bile
bilmediği, nişanlısıyla aynı işte aynı monoton hayatı yaşayan Karole arada kalmakla
beraber bazı yaşanmışlıklardan dolayı evlenmek zorunda kalan çaresiz güzel bir
işçidir. Gary'nin kaybedecek bir şeyinin olmaması ve tek dayanağının Karole
olması yasak aşkı daha tehlike biçime sokar.
Yönetmenlik
kariyerinden çok senaristliğini üstlendiği yapımlarda yer alan genç yönetmen
Rebecca Zlatowski maalesef beklenenin altında kalarak klasik bir olay örgüsü
ile konunun dışına çıkamamış. Başından sonuna kadar aynı monotonlukla devam
eden film çok sade ve soğuk kalmış. O kadar soğuk ki izleyeni bir türlü filmin
içine sürükleyemiyor. Yasak aşk, radyasyon ve kaçamak buluşmalar üçgeninde
filmin sığındığı başka bir nokta yok. Senaryo olarak zayıf kalan Grand Central’in tek izlenebilirliğini
sağlayan iki başrol oyuncusu. Nükleer santrallerin işleyişi ve riskini gözler
önüne seren filmde aşk konusu biraz yavan ve eksik kalmış. Yasak aşkın simgesi
kırmızı elma, yönetmenin kullandığı bir gönderme olup dikkat çekiyor. Açıkçası
böylesi umut taşıyan bir yönetmenin son filmi aceleyle çekilen, festivale
yetiştirilmeye çalışılan bir film olarak hafızalarda kalabilir.
Filmin
en büyük artısı Lea Seydoux, oyunculuğu ve canlandırdığı karakter ile kendine
hayran bırakıyor. Hemen hemen iki başrol oyuncu dışında oyunculuk adına dikkat
çekici bir isim yer almamakta. Senaryo konusunda eksikliğini ve yarım kalan
havasıyla Grand Central, Lea Seydoux
ve Tahar Rahim hayranlarının şans vereceği, orta karar bir aşk filmi. Fazla
beklentiye girmeden izlenilebilecek, aşkı farklı bir yerde farklı şekilde
yorumlayan bir Fransız filmi denenebilir.
Eren Şimşek
erensim189@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.