Yönetmen Christian Petzold ile filme adı
verilmiş Barbara karakterini canlandıran Nina Hoss’u Yella’nın (2007) ardından tekrar biraraya getiren Gümüş Ayı sahibi
ve Petzold’un en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen 2012 yılı yapımı Barbara, bizi 1980’lerin Doğu
Almanya’sına götürüyor. Batı ve Doğu Almanya Devletleri’nin çarpık ve dengesiz
ilişkisinin ve sosyalizmin statükocu dayatmalarının hüküm sürdüğü 1980’lerde
gizemli bir geçmişe sahip olan ve hapse girmesinden ötürü Charity Hastanesi’ne
sürülen Barbara’nın hem doktor hem de toplumun ve statükocu devletin dışladığı
bir kadın olarak verdiği yaşam mücadelesini gözler önüne seriyor.
Kendisini 24 saat gözetleyen polisin
uyguladığı tacizle ve yerleştirildiği evdeki komşusunun gaddarca muameleleriyle
sık sık burun buruna gelmek zorunda kalan Barbara, bir yandan her gün işine
giderek ve kendini izole ederek hayatını tehlikeden uzak tutmaya çalışırken bir
yandan da bu tekdüze ve afişe olmuş sürgün hayatından kurtulmak için yeni
yollar deneyerek her tür riske girmeyi göze alıyor. Gotik ve kasvetli Berlin manzarasını fon
olarak alan Barbara, 80’lerin
Almanya’sının siyasi otoritelerinin baskılarını, objektif olarak bir insan
vücudu ve zihninde buluşturup çarpıcı bir dil ve oyuncuların gerçekçi
performanslarıyla beyaz perdeye taşıyor.
Berlin’in küçük bir kasabasını, devlet
politikalarının ikiyüzlü ve dışlayıcı bir sembolü olarak merkezine alan film,
dışlanmışlığı, kaybedişi ve ikinci şansı, hayat mücadelesi ve özgürlük
çerçevesinde masaya yatırıyor. Barbara ve bir diğer doktor Andre’nin
dayanışması ve ilişkisi, Andre’nin geçmişte işlediği mesleki hatası sebebiyle
kefarete dönüştüğü yaşamı paralelinde kader ortaklığını gizlemeye yönelik bir
maske olarak resmedilirken, hasta-doktor arasında inşa edilmiş hiyerarşi,
deneyimler ve yaşamışlıklar sebebiyle görünen-gizlenen arasındaki ince çizgide
karşılık buluyor. Barbara ve Andre’nin hastaları; ıslahevi’nden kaçmaya çalışan
Stella ile intihara kalkışan Mario’nun hayatı, Barbara, Andre ve diğer
doktorlara bağlıyken aslında iki doktorun da içinde bulunduğu hapsolmuşluk,
ikilem ve ödemek zorunda kaldıkları bedeller, kendilerini Stella ve Mario ile
özdeşleştirmelerini sağlıyor.
Güçlü oyunculuk performansları ve
Almanya’nın siyasi yapısının izdüşümünde şekillenen kasvetli ve karanlık havası
eşliğinde gizemli, gergin ve merak uyandırıcı bir olay örgüsünü ortaya seren Barbara, toplumun dayattığı hayata karşı
kendilerince mücadele etmeye çalışan insanların çığlığının bir harmoniye
dönüşmesini hem kendi hayatımızla özdeşleştirirken hem de şaşkınlıkla seyre
dalıyoruz. Christian Petzold, Nina Hoss ve Doktor Andre’ye hayat veren Ronald
Zehrfeld üçlüsünün, ortak çalışması Phoenix
(2014) filminden önce biraraya geldiği yapım Barbara, 31. İstanbul Film Festivali’ne de konuk olmuştu.
Gizem Aslan
g.aslan91@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.