23 Mart 2015 Pazartesi

34. İstanbul Film Festivali'nde Öne Çıkanlar


34. İstanbul Film Festivali 4-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Dünya sinemasının yeni örneklerinden ödüllü filmlere, Türkiye sinemasının en yenilerinden klasiklerine, yeni keşiflerden başyapıtlara, yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapılacak söyleşilerden partilere, şehrin gözü iki hafta boyunca festivalde olacak.

Bizler de festivalde öne çıkan ve merak uyandıran filmlerden bir derleme yaptık.



Yüzündeki Sır (Phoenix)
Alman sinemasının son dönemdeki en önemli temsilcisi sayılan Christian Petzold’un son filmi Yüzündeki Sır, İkinci Dünya Savaşı’nı arka planına alan sürükleyici ve merak uyandıran bir yapım olarak kağıt üzerinde festivalin en ilgi çekici filmlerinden biri olarak duruyor. Petzold’un Barbara filminin başrol oyuncularıyla birlikte çektiği filmle ilgili yorumlarda filmin türler arasında gezindiği ve iyi bir neo-noir örneği olduğu da söyleniyor. Bizden hatırlatması.

Fanusta Yaşayanlar (Life in a Fishbowl)
Festivallerde keşif arayan, keşfetmeyi ve keşfederken de eğlenmeyi sevenler için her zaman İzlanda filmlerini tek geçeriz. Az ama kesinlikli tesiri yüksek filmler üreten bir sinema İzlanda sineması. Fanusta Yaşayanlar da işte İzlanda’nın bu yıl en çok öne çıkan, Oscar’larda aday adayı olmuş ve İzlanda’daki yerel ödüllerin neredeyse hepsini tek başına kucaklamış bir film. 2008’de İzlanda’da yaşanan ekonomik krizin öncesinde üç karakterin hayat hikâyesini İskandinavya’ya özgü bir sinema dili ve mizansen anlayışıyla beyazperdeye taşıyor. Müziklerin de Olafur Arnalds imzasını taşıdığını söyleyelim.

Sarmaşık
Fragmanından Nadir Sarıbacak’ın tek kişilik oyunculuk gösterisiyle sürüklediği düzgün bir drama izlenimi veren Sarmaşık, aldığı eleştirilere bakılırsa kuşkusuz bundan çok daha fazlasını barındırıyor. Festival bültenindeki tanıtıma öykünürsek, film altı adamın yiyecek ve içecek kıtlığıyla gemide geçirdiği 120 günün hikâyesini anlatıyor. Ancak yönetmene kulak verirsek film otorite ve birey arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Tolga Karaçelik’in neler yaptığı doğrusu merak konusu. Festivalin ilgi çeken Türk filmlerinden.

While We’re Young
Frances Ha filminden sonra Noah Baumbach çıtayı oldukça yükseltmişti. Onu takip eden yeni filminde yönetmen, çocukları olmayan New York’lu bir çiftin hikâyesine odaklanıyor. Evlilik, orta yaş krizi, ikili ilişkiler, yabancılaşma gibi temaların iç içe geçeceği filmde Baumbach’ın tutarlı ve minimalist sinema dilini sürdürmesini bekliyoruz.

Hitler’e Suikast (Elser)
Düşüş filminden sonra Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel ismini nasıl unutabiliriz ki? Aradaki kötü üç Hollywood filminden sonra yönetmen son filmi için bir kez daha Almanya’ya ve İkinci Dünya Savaşı yıllarına geri dönüyor. Hitler’e suikast yapmayı planlayan direnişçilerin hikâyesini anlatan yönetmenden ustalıklı bir dönem filmi bekliyoruz.

Taksi (Taxi)
Cafer Penahi’yi tutabilene aşk olsun! Ev hapsi, iktidar baskısı, mahalle baskısı derken, iyice sinemadan uzaklaşması beklenen yönetmen tersine daha da üretken bir biçimde geçmiştekinden daha da güçlü filmler çekmeye devam ediyor. Kiyarüstemi’nin On filmini hatırlatan eseriyle Penahi geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’ya uzanmıştı. Bir taksinin içinde bir ülkenin değişimini gözlemlemek için Penahi’nin arabasına binmekte fayda var.


Küçük Serseri (Li’l Quinquin)
Bruno Dumont’un son harikası geçtiğimiz yıl festivallerde öne çıkan filmlerden biri olmadı. Başta Cannes olmak üzere katıldığı pek çok prestijli festivalden eli boş döndü. Ancak Cahiers du Cinéma dergisi yazarları filmi geçtiğimiz yılın en iyi filmi olarak gösterdiler. Fransa’nın kuzeyindeki bir kasabada, ineklerin içlerinde insan organları bulunması sayesinde ortaya çıkan bir dizi garip cinayetin araştırılmasını konu alan filmin yapı olarak David Lynch’in kült dizisi İkiz Tepeler’e benzediği de konuşulanlar arasında.

Devlet Mafya El Ele (La Trattativa)
Belgesel bölümünü yakından takip edenler İtalyan Sabina Guzzanti’yi tanıyacaklardır. Guzzanti, Berlusconi ve hükümetini kıyasıya eleştirdiği belgesellerini takip eden ilk kurmaca uzun metrajlı filminde de merkezine Berlusconi’yi alıyor. Kara mizahı kullanarak Berlusconi’yle dalga geçiyor adeta. İtalyan ve Fransız eleştirmenlerin Elio Petri filmleriyle kıyasladıkları demokrasi parodisini kaçırmamakta fayda var.


Bakir Dev (Virgin Mountain)
Sizlerin de Dagur Kari ne çekse izleriz dediğinizi duyar gibi oluyoruz. İzlanda’da, küçük bir yerleşim alanında, cüssesiyle uyumsuz küçücük bir hikâye… 40’lı yaşlarında, şişman ve annesiyle birlikte yaşayan Fusi isminde bir başkarakterimiz var. Kendi dünyasında yaşayan Fusi’yi dışarıyla tanıştıran ise Fusi’nin tam zıttı karakterde bir kadın ve sekiz yaşındaki bir kız çocuğu… Noi Albinoi’yi özleyenler düşünmesinler, koşa koşa bilet kuyruğuna şimdiden girsinler deriz.

Victoria
Berlin Film Festivali’nin bu yıl en çok konuşulan filmlerinden biri de Victoria oldu. 140 dakikalık süresine karşın tek bir plândan oluşan film, bu biçimsel özelliğine rağmen farklı türler arasında yaptığı geçişlerle ve sürekli ayakta tuttuğu merak unsuruyla öne çıkıyor. Filmin yönetmeni filmi için “Bu bir banka soygunu filmi değil. Bu bir banka soygunu.” ifadesini kullanıyor. Tesiri baştan garantili olmasa da mayınlı bölgelerde gezinmek isteyenler için ilginç bir deneyim olabilir.

Sihirli Kız (Magical Girl)
Bu yıl İspanya’nın tozunu attıran Sihirli Kız, bir kesişen hayatlar hikâyesi. Birbirine benzemeyen, farklı hayatları olan, farklı karakterlerin birbirinin içine dolan acıları… Klasik bir hikâye gibi gözükmesine rağmen şaşırtıcı bir akışı olduğu söyleniyor. Pedro Almodovar da filmi övmüşse bir şans tanımalı deriz!

Beden (Body)
Berlin Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü’yle dönen Malgorzata Szumowska’nın yeni filmi Beden, birkaç kayıp ruhun hikâyesini anlatıyor. Bir tarafta karısını kaybettikten sonra işiyle meşgul olmaya çalışan bir avukat ve onun anoreksi hastası kızı var. Diğer tarafta ise yaşadığı kaybı başka yöntemlerle hafifletmeye çalışan Anna. Bir yanda fizik, diğer yanda metafizik. Bir yanda absürt bir mizah, diğer tarafta oldukça ağır bir dram. Beden, ölüm mefhumunun dünyaya miras bıraktıklarının peşine düşüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.