Doğu
Avrupa sinemasının soğuk, yalnız, melankoli tarzından farklı sıcacık bir film Chce Sie Zyc. “Zihinsel Özürlü”
Mateusz'un öyküsünden esinlenilen, gerçek bir yaşamın biyografisi aslında.
Yoldan geçerken umursamadığımız, toplumda ihtiyaçlarını düşünmediğimiz ve en
önemlisi engellilerin de insan olduğunu unuttuğumuz insancıklarız. İnsan
yürüyemeyebilir, konuşamayabilir, göremeyebilir. Duygularını ifade edemiyorsa
bitkiden farkı nedir? Ya o duyguların dilini konuşamayan bizlere ne denir?
Engelleri tabu olarak değil de, farklı bir hayat, farklı bir tarz olarak görsek
o anlatamayan dillerden neler duyacağız.
Film
birçok festivalde boy göstermiş ve Polonya sinemasını tanıma açısından sinema
severlere yeni bir heyecan katmıştır. Oyuncu kadrosunda Polonya'nın umut vadeden
oyuncularından Anna Karczmarczyk yer alıyor. Filmde asıl oyunculuğu sergileyen,
canlandırdığı Mateusz karakteriyle hayranlık yaratan Dawid Ogrodnik. Âdeta
sessiz sinema oynamış ve görevini çok iyi yerine getirdiğine inanıyorum. Filmin
başarısındaki en büyük pay kuşkusuz Dawid Ogrodn'e ait.
Filmin
sadeliği ve süresi o kadar yerinde olmuş ki tadı damağınızda kalan cinsten.
Özellikle çekimleri kusursuza yakındı. Yakın plâna boğmayan, geniş açıyla daha
derinden resmedilen bir çekim olmuş. Sinema, ülkesine göre havasına göre farklı
tatlar barındırır. Polonya'nın insanın içini daraltan kapalı, gri havası böylesi
insanın içini kapatan bir filme çok uyumlu olmuş. En önemli nokta ise çok
sayıda karakter yer almamış. Mateusz etrafında ve onun dünyasındaki insanlara
yer verilmiş. Onları da gerçi sırf göstermek için göstermiş yönetmen. Olayın
tek kahramanı Mateusz.
Gerçek
bir hikâye, gerçek bir karakter. Polonya'da orta düzey bir hayat süren, olumsuzlukları
dert etmemeye çalışan, mutlu huzurlu olmaya çalışan bir ailenin zihinsel
engelli oğludur Mateusz. Dünyası ise; oğluyla var gücüyle ilgilenen bir anne,
oğlunu ihmal etmeyen bir baba ve kendi halinde iki kardeş. Çocukluğu ve sonrası
olarak iki bölüm halinde anlatılıyor hikâyesi ve bu da izleyene daha bir
benimsetiyor Mateusz'u. Kendisini canlandıran iki oyuncu öyle oyunculuk
sergilemişler ki Mateusz acaba oynayan mı diye düşünmedim değil. Konu olarak
benzerlerini izlemiş olabilirsiniz. Diğerlerinden farkı ise sıcacık, samimi bir
film olması. Gerçi festival filmlerine hep olumlu bakmışımdır.
Filmin
en büyük mesajı, engellilerin de bir insan olduğu. Baktığımızda belki sadece
yaşayan, nefes alan insanlar olarak isimlendirebiliriz, zekaları hakkında yorum
dahi yapabiliriz. Ama kalbi olan insanlar olduklarını unutmamalıyız. Toplumun
engelli insanlara karşı olan tutumu, bakışı olumlu yada olumsuz olarak
gösterilmiş. Annesinin ve babasının çocuklarıyla olan konuşmaları kesinlikle
etkileyici. Böyle bir konunun böylesine yalın bir dille anlatılması, gereksiz
duygusal sahnelere yer vermemesi film için pozitif olaylar. Filmde amaç sadece
Mateusz'un yaşamı ve anlatmak istedikleri.
Yürümek,
konuşmak, düşünmek için sağlam bir beden ve beyine ihtiyaç olabilir. Sevmek
için bir kalp yeterlidir. Mateusz karşı komşusu kızla tanışır. Belki ilk
arkadaşı belki ilk aşkıydı. Ama onunla engellerini unutup tepki vermeye
çalıştı. Hayatını her yönüyle olumlu etkileyen yeni arkadaşıyla artık camdan
cama arkadaşlık kuruyordu. Onu görme çabası, pencerenin yanına sokuluşu ve
arkadaşını üzen babasına olan kini. Artık kendini bulmuş, duygularını bir
şekilde tepkiyle ifade etmeye çalışan Mateusz yeni arkadaşının taşınmasıyla
yine evde tek başına kalmıştır. Yıllar geçtikçe Mateusz etrafa daha bir ilgili
olmuş, dikkatini çeken olaylara tepki vermeye başlamıştır. Filmin ikinci
devresinde kocaman bir adam olarak izleriz kendisini. Annesi yaşlanınca
Mateusz'un ihtiyaçlarına yeteri kadar yardımcı olamadığı için oğlunu bakımevine
yerleştirir. Şimdi Mateusz'u yeni bir dünya beklemektedir.
Artık
sadece arada bir ziyaretine annesi gelecektir. Bakımevinde artık mutlu olmaya
çalışmak istese de beceremez. Sıkıcı bir ortamda ve konuşacak kimsesi yoktur
artık. Yeni dünyasına tam adapte olmuşken yeni bir arkadaşa, gönüllü
hastabakıcıya sahip olur. İlginçtir arkadaşı Mateusz'u ailesine sevgilisi
olarak tanıtır. Film insanı o kadar karaktere bağlıyor ki, onunla gülüp onunla
üzülüyoruz. Mateusz'u bu sefer de hastabakıcı arkadaşı terk eder. Kendince
gelgitler yaşadığı bir dönemde Mateusz zihinsel engelliler için kendini ifade
edebilme yöntemlerinden biri sayesinde kendini anlatabilmeye başlar. Artık
Mateusz'un söylemek istediği tek şey vardır: “Ben bitki değilim.”
Mateusz
duyguların karşısında bir engel olmadığının en iyi örneği olmuştur film
sonunda. Konu benzerliğiyle Fransız yapımı Le
scaphandre et le papillon örnek gösterilebilir. Filmde gereksiz dramdan çok
karaktere odaklı, acının tarifini, engelin anlamını bizlere bırakan yorum söz
konusu. Zihinsel engelli denilen, bir köşeye atılan, ne olup bittiğinden haberi
yok denilen Mateusz'un böyle düşünenlere cevabının “ben insanım” demeye
çalışması müthişti. Film bitince engelli insanlara karşı daha düşünceli
olabiliriz.
Filmin
sonunda gerçek Mateusz'dan görüntüler verilmiş ve hala o bakımevinde olduğu
bilgileri verilmiş. Polonya'da veya herhangi bir yerde Mateusz'u ziyarete
insanlar gitmiştir umarım. Belki çok etkileyici olağanüstü bir hikâyesi yok ama
bir farkındalığı var. Zihinsel engelli birinin normal insan gibi düşünebilmesi.
Soft dram tadında, bu güzel Polonya filmini izlemenizi öneririm.
Eren Şimşek
erensim189@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.