17 Kasım 2015 Salı

Chce Sie Zyc


Doğu Avrupa sinemasının soğuk, yalnız, melankoli tarzından farklı sıcacık bir film Chce Sie Zyc. “Zihinsel Özürlü” Mateusz'un öyküsünden esinlenilen, gerçek bir yaşamın biyografisi aslında. Yoldan geçerken umursamadığımız, toplumda ihtiyaçlarını düşünmediğimiz ve en önemlisi engellilerin de insan olduğunu unuttuğumuz insancıklarız. İnsan yürüyemeyebilir, konuşamayabilir, göremeyebilir. Duygularını ifade edemiyorsa bitkiden farkı nedir? Ya o duyguların dilini konuşamayan bizlere ne denir? Engelleri tabu olarak değil de, farklı bir hayat, farklı bir tarz olarak görsek o anlatamayan dillerden neler duyacağız.

Film birçok festivalde boy göstermiş ve Polonya sinemasını tanıma açısından sinema severlere yeni bir heyecan katmıştır. Oyuncu kadrosunda Polonya'nın umut vadeden oyuncularından Anna Karczmarczyk yer alıyor. Filmde asıl oyunculuğu sergileyen, canlandırdığı Mateusz karakteriyle hayranlık yaratan Dawid Ogrodnik. Âdeta sessiz sinema oynamış ve görevini çok iyi yerine getirdiğine inanıyorum. Filmin başarısındaki en büyük pay kuşkusuz Dawid Ogrodn'e ait.

Filmin sadeliği ve süresi o kadar yerinde olmuş ki tadı damağınızda kalan cinsten. Özellikle çekimleri kusursuza yakındı. Yakın plâna boğmayan, geniş açıyla daha derinden resmedilen bir çekim olmuş. Sinema, ülkesine göre havasına göre farklı tatlar barındırır. Polonya'nın insanın içini daraltan kapalı, gri havası böylesi insanın içini kapatan bir filme çok uyumlu olmuş. En önemli nokta ise çok sayıda karakter yer almamış. Mateusz etrafında ve onun dünyasındaki insanlara yer verilmiş. Onları da gerçi sırf göstermek için göstermiş yönetmen. Olayın tek kahramanı Mateusz.

Gerçek bir hikâye, gerçek bir karakter. Polonya'da orta düzey bir hayat süren, olumsuzlukları dert etmemeye çalışan, mutlu huzurlu olmaya çalışan bir ailenin zihinsel engelli oğludur Mateusz. Dünyası ise; oğluyla var gücüyle ilgilenen bir anne, oğlunu ihmal etmeyen bir baba ve kendi halinde iki kardeş. Çocukluğu ve sonrası olarak iki bölüm halinde anlatılıyor hikâyesi ve bu da izleyene daha bir benimsetiyor Mateusz'u. Kendisini canlandıran iki oyuncu öyle oyunculuk sergilemişler ki Mateusz acaba oynayan mı diye düşünmedim değil. Konu olarak benzerlerini izlemiş olabilirsiniz. Diğerlerinden farkı ise sıcacık, samimi bir film olması. Gerçi festival filmlerine hep olumlu bakmışımdır.

Filmin en büyük mesajı, engellilerin de bir insan olduğu. Baktığımızda belki sadece yaşayan, nefes alan insanlar olarak isimlendirebiliriz, zekaları hakkında yorum dahi yapabiliriz. Ama kalbi olan insanlar olduklarını unutmamalıyız. Toplumun engelli insanlara karşı olan tutumu, bakışı olumlu yada olumsuz olarak gösterilmiş. Annesinin ve babasının çocuklarıyla olan konuşmaları kesinlikle etkileyici. Böyle bir konunun böylesine yalın bir dille anlatılması, gereksiz duygusal sahnelere yer vermemesi film için pozitif olaylar. Filmde amaç sadece Mateusz'un yaşamı ve anlatmak istedikleri.

Yürümek, konuşmak, düşünmek için sağlam bir beden ve beyine ihtiyaç olabilir. Sevmek için bir kalp yeterlidir. Mateusz karşı komşusu kızla tanışır. Belki ilk arkadaşı belki ilk aşkıydı. Ama onunla engellerini unutup tepki vermeye çalıştı. Hayatını her yönüyle olumlu etkileyen yeni arkadaşıyla artık camdan cama arkadaşlık kuruyordu. Onu görme çabası, pencerenin yanına sokuluşu ve arkadaşını üzen babasına olan kini. Artık kendini bulmuş, duygularını bir şekilde tepkiyle ifade etmeye çalışan Mateusz yeni arkadaşının taşınmasıyla yine evde tek başına kalmıştır. Yıllar geçtikçe Mateusz etrafa daha bir ilgili olmuş, dikkatini çeken olaylara tepki vermeye başlamıştır. Filmin ikinci devresinde kocaman bir adam olarak izleriz kendisini. Annesi yaşlanınca Mateusz'un ihtiyaçlarına yeteri kadar yardımcı olamadığı için oğlunu bakımevine yerleştirir. Şimdi Mateusz'u yeni bir dünya beklemektedir.

Artık sadece arada bir ziyaretine annesi gelecektir. Bakımevinde artık mutlu olmaya çalışmak istese de beceremez. Sıkıcı bir ortamda ve konuşacak kimsesi yoktur artık. Yeni dünyasına tam adapte olmuşken yeni bir arkadaşa, gönüllü hastabakıcıya sahip olur. İlginçtir arkadaşı Mateusz'u ailesine sevgilisi olarak tanıtır. Film insanı o kadar karaktere bağlıyor ki, onunla gülüp onunla üzülüyoruz. Mateusz'u bu sefer de hastabakıcı arkadaşı terk eder. Kendince gelgitler yaşadığı bir dönemde Mateusz zihinsel engelliler için kendini ifade edebilme yöntemlerinden biri sayesinde kendini anlatabilmeye başlar. Artık Mateusz'un söylemek istediği tek şey vardır: “Ben bitki değilim.”

Mateusz duyguların karşısında bir engel olmadığının en iyi örneği olmuştur film sonunda. Konu benzerliğiyle Fransız yapımı Le scaphandre et le papillon örnek gösterilebilir. Filmde gereksiz dramdan çok karaktere odaklı, acının tarifini, engelin anlamını bizlere bırakan yorum söz konusu. Zihinsel engelli denilen, bir köşeye atılan, ne olup bittiğinden haberi yok denilen Mateusz'un böyle düşünenlere cevabının “ben insanım” demeye çalışması müthişti. Film bitince engelli insanlara karşı daha düşünceli olabiliriz.

Filmin sonunda gerçek Mateusz'dan görüntüler verilmiş ve hala o bakımevinde olduğu bilgileri verilmiş. Polonya'da veya herhangi bir yerde Mateusz'u ziyarete insanlar gitmiştir umarım. Belki çok etkileyici olağanüstü bir hikâyesi yok ama bir farkındalığı var. Zihinsel engelli birinin normal insan gibi düşünebilmesi. Soft dram tadında, bu güzel Polonya filmini izlemenizi öneririm.

Eren Şimşek

erensim189@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.