Filmekimi,
on dördüncü yılında her yıl olduğu gibi, dünya festivallerinde gösterilmiş,
ödüller almış ve merakla beklenen yapımları içeren zengin programıyla Ekim
ayını renklendirecek. Filmekimi, Vodafone FreeZone sponsorluğunda, 3-11 Ekim
tarihlerinde İstanbul’da 9 gün sürecek bir maratonun ardından Türkiye’nin
birçok kentinde Ekim ayı boyunca devam edecek.
Filmekimi Filmlerinden Bazıları
Mistress America /
Noah Baumbach
Bu
yılki İstanbul Film Festivali’nin en çok izlenen filmlerinden While We Are
Young’dan sonra bağımsız yönetmen Noah Baumbach, Frances Ha’nın hem başrol
oyuncusu hem de ortak senaristi Greta Gerwig ile birlikte Mistress America’yı
yarattı. Başrollerinde Greta Gerwig, Loka Kirke, Heather Lind’in yer aldığı
film, efsane bir şehir komedisi olmayı vaat ediyor. İlk gösterimini Sundance’te
gerçekleştiren Mistress America, Baumbach’ın en eğlenceli filmi olarak
görülüyor. Baumbach ve Gerwig işbirliğiyle ortaya çıkan hınzır senaryosu ve
sivri diyaloglarıyla dikkat çeken film, kendi halinde, henüz New York’un
ışıltılı hayatına girememiş Tracy ile şehri çok iyi bilen ve maceracı bir kız
olan Brooke’un ilişkisini anlatıyor.
The Lobster / Yorgos
Lanthimos
Köpek
Dişi, Attenberg ve Alpler’de toplumsal kodları yıkarken izleyicinin aklını
karıştıran Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos’un ülkesi dışında çektiği ilk
filmi The Lobster, sinemaseverleri distopik bir geleceğe götürüyor.
Hollywood’un en parlak yıldızlarından Colin Farrell, Rachel Weisz, Ben Whishaw,
Olivia Colman’ı oyuncu kadrosuna dahil eden The Lobster, dünya prömiyerini
yaptığı Cannes Festivali’nden Jüri Ödülü ve Kuir Palmiye Özel Mansiyonu ile
döndü. Film, bekâr olmanın yasadışı olduğu ve bu suçu işleyenlerin seçtikleri
bir hayvana dönüştürüldüğü tuhaf, gerçeküstü, sıra dışı bir dünyada geçiyor.
El Club / The Club /
Pablo Larrain
Berlin’de
Büyük Jüri Ödülü alan El Club’un yönetmen koltuğunda Pablo Larrain oturuyor.
Oscar’lı No, Altın Lale’li Tony Manero ve Post Mortem filmlerinden tanıdığımız
Larrain, bu filmde Katolik Kilisesi’ne sert bir eleştiri yöneltiyor. Filmin
başrolünde, Larrain’in önceki filmlerinde de birlikte çalıştığı Alfredo Castro
rol alıyor. El Club, Şili’de bir sahil kasabasında işledikleri suçlar yüzünden
Kilise’den uzaklaştırılmış bir grup rahibin günahlarıyla yüzleşmesini, karanlık
bir atmosfer ve sakince açılan bir hikâye örgüsüyle anlatıyor. Çoğu
eleştirmenin özellikle oyunculuk performanslarını övdüğü El Club için Larrain
birçok eski kilise yetkilisi ve eski rahiple görüşmeler yapmış.
Mia Madre / Nanni
Moretti
Ferzan
Özpetek filmlerinden Cahil Periler, Bir Ömür Yetmez, Şahane Misafir’den
hatırladığımız İtalyan oyuncu Margherita Buy ile Amerikalı oyuncu ve yönetmen
John Turturro’nun rol aldığı, Cannes’tan Ekümenik Jüri Ödülü’yle dönen Mia Madre’nin
yönetmen koltuğunda ödüllü İtalyan yönetmen Nanni Moretti oturuyor. Film,
varoluşsal bir krizin ortasında kalan yönetmen Margherita’nın ölümcül bir
hastalıkla uğraşan annesi, huysuz başrol oyuncusu ve ergenlik çağındaki kızıyla
baş etmeye çalışmasını izliyor. Nanni Moretti’nin The Guardian’a göre “samimi,
hınzır ve akıl çelici” olan bu yarı-otobiyografik filmi, dramla mizahı ustaca
harmanlıyor.
Son of Saul / Laszlo
Nemes
Bu
yıl Cannes’dan Büyük Ödül ve FIPRESCI dahil dört ödülle ayrılan Son of Saul,
Macar yönetmen Laszlo Nemes’in ilk uzun metraj denemesi. Kısa filmleriyle
birçok festivalden ödüle layık görülen Nemes, ilk uzun metraj filminde
izleyiciyi 1944 yılına, Auschwitz temerküz kampına götürüyor. Kampta Nazilerle
işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi mahkûmlardan Saul’un görevi, cesetleri
yakmaktır. Bir gün, temizlediği imha fırınında, bir oğlan çocuğunun cesedini
görür. O an olanaksız bir ödev üstlenir: Çocuğun cesedini yakılmaktan
kurtaracak ve usulünce toprağa verecektir. Başrollerinde Geza Röhrig, Levente
Molnar, Urs Rechen’in bulunduğu Son of Saul, Macaristan’ın 2016 Oscar adayı
olarak açıklandı. Saul Ausländer rolünde ilk kez kamera önüne geçen Geza
Röhrig, Macar bir yazar ve şair. 35 mm çekilen ve Cannes’da 35 mm kopyasından
gösterilen Son of Saul kötülük kavramını benzersiz bir bakış açısıyla
sorguluyor.
Youth / La
Giovinezza / PaoloSorrentino
Paolo
Sorrentino’nun, Oscar ödüllü Muhteşem Güzellik filminden sonra çektiği Youth,
iki eski arkadaşın ilişkileri, gençlik anıları ve hayatlarını gözlerinden
geçirmesini anlatıyor. Dünya prömiyerini Cannes’da yapan Youth, Sorrentino’nun
farklı kamera açıları, çarpık yüzler, stilize görseller ve olağanüstü müzikler
geçidiyle izleyiciye nefes kesici bir seyirlik sunuyor. Filmin başrollerini
Oscar’lı aktör Michael Caine, 2006’da İstanbul Film Festivali’nde Sinema Onur
Ödülü alan Harvey Keitel ve Rachel Weisz paylaşıyor.
Cemetery of
Splendour / Apichatpong Weerasethakul
Altın
Palmiye ödüllü Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives / Amcam Önceki
Hayatlarını Hatırlıyor filminin yönetmeni ve 7. İstanbul Bienali
sanatçılarından Apichatpong Weerasethakul’un yeni filmi Cemetery of
Splendour’da da gerçeklik, fantastik öğeler, rüyalar, hayaletler ve bilinçaltı
bir araya geliyor. Oyuncu kadrosunda yönetmenin daha önce de beraber çalıştığı
Jnejira Pongpas ve Banlop Lomnai’nin yer aldığı filmde Khon Kaen’da yaşayan
orta yaşlı bir ev kadınınınbir klinikte gizemli bir uyku hastalığına kapılan
askerlerle ilgilenmesi konu alınıyor. Prömiyerini Cannes’da yapan filmde
yönetmen Weerasethakul, yine çocukluk anılarından, ülkesi Tayland’ın acı
olaylarla dolu geçmişinden ve ailesinden ilham alıyor.
Mountains May Depart
/ Jia Zhang-ke
Çinli
yönetmen ve senarist Jia Zhang-ke’nin hem yönetmenliğini yaptığı hem de
senaryosunu yazdığı filmi Mountains May Dapart ilk gösterimini Cannes Film
Festivali’nde gerçekleştirdi. Başrollerinde Tao Zhao, Yi Zhang ve Jing Dong
Liang’ın olduğu film geçmişten günümüze ve geleceğe uzanıyor. 1999, 2014 ve
2025 yıllarında Çin ve Avustralya’da geçen film, parçalanan bir aile üzerinden
kültürel değişim ve tüketici hırsının izlerini sürerek Çin’in ekonomik ve
toplumsal dönüşümünü ele alıyor. Mountains May Dapart’ın çekimlerine on yıl
önce başlandı. Çin’in en önemli çağdaş yönetmenlerinden Jia Zhang-ke’nin bir
önceki filmi, “yeni Çin’in” vahşi ve sert bir portresini çizen Günahın
Dokunuşu, 2013 Filmekimi’nde gösterilmişti.
Biletler ne zaman,
nerede?
Filmekimi
biletleri, İstanbul’da 19 Eylül Cumartesi günü Biletix satış noktaları, Biletix
çağrı merkezi, Biletix web sitesi (biletix.com) ile Atlas ve Rexx sinemalarının
gişelerinden satışa sunulacak.
Filmekimi’nde
hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.30, 16.00) sadece 7 TL.
Tüm
19.00 ve 21.30 seansları ile hafta sonu tüm seanslar tam 17 TL, indirimli 12
TL.
Lale
üyeleri bu yıl da biletlerini %25'e varan indirimlerle öncelikli olarak
alabilecekler. Lale üyeleri için ön satış günleri; Siyah Lale üyeleri için 16
Eylül’de, Beyaz, Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 17 ve 18 Eylül.
Vodafone
FreeZone’lular bu yıl da Filmekimi’ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye
olacak.
Filmekimi
gösterim saatleri, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve
21.30.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.